Men pirimi hak bilirem,
Yoluna gurban oluram,
Dün doğdum bugün ölürem,
Ölen gelsin işte meydan...ggg
Türk'ün kılıcıyla biçimlenmiş bu dünyada sadece 37 yıl yaşamış , çağının savaşçısı , hükümdarı , edebiyatçısı , siyasetçisi , din adamı olmuş ve Türk tarihinde tartışmasız yüksekliğe ermiş Şah İsmail'in hayatını anlatmak güçtür. Onun gibi bir Türk hükümdarı hakkında yazmak , bilim ve her şeyden önce millî vicdan sahibi tarihçilerin işidir. Millî vicdandan mahrum kalmışların ellerinde yazılan Türk tarihi , facia haline gelmekte ve Türklüğü birbirinden ayırmaktadır. Benim Şah İsmail Hatayi hakkında yazmamın sebebi , böyle yüce bir Türk hükümdarı hakkında sahte imzalar veya imzasız olarak yazılıp çizilen hakaretlere artık bir dur demek ve aleyhinde yapılan bütün bu kötü propagandanın yanlışlığını ispat etmek içindir. Türk milleti , mâzideki hiçbir hükümdarına dil uzattırmayacak , uzatanlarla cebelleşecektir.
Onun gibi bir Türk hükümdarı ancak saygı ve rahmetle anılmalıdır. Geçmişine söven , tarihini inkar eden , mâzideki kahramanları yerenler ancak beynelmilellerdir. Devşirmelerin düşmanlığını fazlasıyla kazanan Şah İsmail'in bugünkü torunları Alevi inançlı Türkler , pirlerine , hükümdarlarına duydukları sevgi ve sadakatin bedelini uğradıkları hakaretlerle ödemeye devam ediyorlar. Geçmişte canlarıyla ödemişlerdi. Halen halk arasında dolaşan çirkin ve asılsız , hayal ürünü hikayeler herkesin malumudur..Şah İsmail'in torunlarına yönelen düşman oklar , sadece onları vurmakla kâfi kalmıyor, 481 yıl önce Tanrısına kavuşmuş Hatayi'nin anısına da uzanıyor. Nasıl bir gaflettir ! Nasıl bir densizliktir ! 481 yıl önce bu dünyadan göçmüş , gitmiş , giderken ardında Azerbaycan topraklarını emanet , İran'ı yadigar bırakmış büyük Türk başbuğuna dille , sözle , çirkin yermelerle saldıran çirkefler var. Hangi Türk atasına sövebilir ? Bunu yapabilen biri Türk olduğunu iddia edebilir mi ? Mâzi sövülmek için değil , şeref duymak içindir. Kökümüz , mâzimizde bütün azametiyle parıldarken bizim ona sırt çevirmemiz , geleceğimizi kaybetmekle aynı anlama gelir..Türk tarih tezinde birtakım hatalar vardır. Orta Asya Türk tarihi Çinlilerin günlükleri ile açığa çıkarken , Anadolu topraklarındaki tarihimizde İran , Bizans kaynaklarından yazılmış , hatta devşirmelerin eliyle değiştirildiği bile olmuştur. Böyle olduğunun en büyük alametlerinden biri de şudur : bazı değersiz kimseler yüceltilirken , değeri ulu Türkler yerilmiş , hatta günah keçisi ilan edilmiş , ardından sövülür hale gelmiştir.. Türk tarihinde hükümdarlar arasında taraf tutulmamalıdır. Türk padişahlarının yanlışları üzerinde tartışılabilir , ders alınması için. Ama hakaret asla edilemez , saf tutulamaz , ayrım yapılamaz. Şah İsmail , Türk dünyasının en görkemli hükümdarlarından biri olarak mâzinin şeref aynasından bize bakıyor. Onu tanımamız için , ona lâyık olmamız için bizden görev bekliyor. Onu tanımak ve lâyık olmak , Türklüğü tanımak ve Türklüğe lâyık olmaktır..
Şah İsmail'in bugünkü ordusu : GÜNEYAZERBAYCAN TÜRKLERİ ( İran devleti içinde yaşayan Türkler )
Şah İsmail Hatayi , Erdebil Türk beyliğine bağlı Şeyh Seyfettin Erdebili'nin torunu olarak 1487 yılında Haydar erden olma , Halime Begüm Alemşah kadından doğma olarak dünyaya gelmiştir. Şeyh Seyfettin Erdebili , 1252-1334 tarihleri arasında yaşamış bir İslâm bilginidir. İslâm bilgini olduğu kadar , devrinde şöhreti halk arasında yayılmış , saygıyla yad edilmiş devlet adamı kimliğini de sahiptir. Onun soyundan gelen Şeyh Haydar , bugünkü Anadolu Türk Aleviliğinin kurucusu sayılır. Anadolu , Horasan , İran ve Irak'taki Türkmenleri istikrarlıca örgütlemiş , kendine tabi etmiştir. Günümüze kadar akan uygulamalarından biri , kendi tebâsını rahatlıkla tanıyabilmek için başlarına Kızıl başlıklar taktırmasıdır. Böylelikle başlarına kızıl başlıklar takan Türkler , Şeyh Haydar'ın askerleri olduklarını belli ederlerdi. İşte bugünkü Kızılbaş denilen Türkler , Haydarın yani Şah İsmail'in babasının ordusudur. Halime Begüm hanım ise , Akkoyunlu devletinin son hükümdarı Uzun Hasan'ın kızıdır.
1493 yılında , Şah İsmail'in babası bugünkü Horasan'ın Şirvan bölgesinde hüküm süren Sultan Yakup'un ordusuyla yaptığı savaşta öldürüldü. Horasan , Orta Asya'dan gelen Türklerin uğrak yeri olarak saldırıya açık ve gayette cazipti. Buranın cezp edici koşulları , Türkler arasında kanlı savaşlara neden oluyordu. 13.yüzyılda da bu topraklar uğruna savaşlar sürmüş , ancak yabancı eline geçişi Koloner Pesyan'ın mücadelesi sonunda olmuştur. Pesyan , Horasan'ı ölümüne savunmuşsa da , Fars ordularınca bozguna uğratılmıştı. Şeyh Haydar'ın öldürülmesinden sonra Yakub'un askerleri , ardından gelecek kimseyi bırakmamak için Şah İsmail'in ve annesinin peşine düştüler. Annesi Begüm hanımla birlikte kaçan Şah İsmail , Ata dergahında babasının müridlerince koruma altına alındı. Burada din bilgileriyle olduğu kadar savaş sanatının incelikleriyle de yetiştirilen küçük Şah , 13 yaşına geldiğinde Şirvan'a giderek babasının öcünü aldı. Babasını öldüren Sultan Yakup'un komutanı Ferrah Yaser'i öldürerek Şirvan topraklarını ele geçirdi. Horasan'da hâkim oldu. 14 yaşında bugünkü Azerbaycan topraklarını , 15 yaşında Tebriz'i ele geçirip , ölümsüz ünvanı ŞAH'lığı aldı. Henüz 15 yaşında , bugünkü Diyarbakır'dan Hindistan'a kadar tanınan , hürmet gösterilen , umut bağlanan genç bir hükümdar olmuştu.
Gönül seyranda gezerken
Şah geldi araya
Hakka niyaz ederken
Bir engel düştü araya
Hakkın kapısından girdim
Kendi vücudumu gördüm
Marifet kazanın
kurdum
Aşkı kaynatan küreye
Muhabbet haslar hasıymış
Etmeyen Hakkın nesiymiş
Sevgi Hak sevgisi imiş
Erenler ne der buraya
Hele kuşatın düşürdüm
Fırkat kazanın taşırdım
Marifet aşın pişirdim
Tuzun tattırdım bereye
Hatayi der ihtiyarsız
Neyleyim dünyayı yarsız
Ol alemden bihabersiz
Tuz ekmek ister yaraya
ŞAH İSMAİL
Karayülük Osman beyin kurduğu , Oğuz Türklerinin Bayındır koluna mensup oymaktan olan Akkoyunlu Türk devletini dağıtmış , Irak topraklarına hükmetmiş , İran'ı tamamen ele geçirmişti. Akkoyunlu Türk devletinin tarihteki tablosu , güçlü Türkmen devleti olarak karşımızda durmaktadır. Son hükümdarı olan Uzun Hasan , Akkoyunlular devletinin eşsiz mimarıdır. Uzun Hasan 1423 yılında Diyarbakır'da doğmuş ve Doğu Anadolu , Kafkasya , İran ve Irak topraklarında hüküm sürmüştür . Fatih Sultan Mehmet Han ile 11 Ağustos 1473 tarihinde Otlukbeli mevkiinde yaptığı Otlukbeli savaşında yenilerek Tebriz'e geçmiştir.
Şah İsmail Hatayi'nin kurduğu , sınırları Hindistan'a kadar varan devletin adı SAFAVİ İMPARATORLUĞU'dur. Safavi sözcüğü kaynağını , Şah İsmail'in soyunun geldiği atası ŞEYH SEYFETTİN ERDEBİLİ'den alır. Ona ithafen de tebâsına SAFAVİLER denilmiştir. Doğunun en büyük imparatorluğu Safavi Türk İmparatorluğunun içinde hâkim güç Türk'tü ancak Farslarda Türklerle beraber yaşamışlardı. Türk dili resmi dil olduğundan Fars dili devlet dili haline gelmemişti. İran toprakları üzerinde Farsların varlığı , tarihi tespitlere göre en fazla 2500 yıl önceye dayanmaktadır. Farslar ve değişik kolları Türklerle birlikte yaşamışlar , ancak etnik olarak görünmez sınırlarla ayrılmış olduklarından Türkleri eritememişlerdir. İran üzerinde Türklerin varlığı ise 9000 yıl önceye gitmekte , bunu açıklayanda Prof.Dr Muhammed Tagi Zehtabi ve ölmez eser 'İran Türklerinin Tarihi' adlı bilimsel eseridir..Zehtabiden başka en önemli tarihçi bizim için Fars asıllı Nasir Purpirar'dır. Önemlidir çünkü o bir Fars'tır ve bir Fars olarak , İran Türklerinin hakkını yememiş , gerçekleri saklamamıştır. Nasir Purpirar'ın dört ciltlik '12 Asır sessizlik' adlı tarihi eseri , İran İslâm Cumhuriyetinde infial uyandırmış , adeta yer yerinden oynamıştır. Gözaltına alınan ve sorgulanan Purpirar'a ağır eziyet çektirilmiş ve hain ilân edilmiştir. Dürüst tarihçilerin inkar etmediği İran üzerindeki Türk varlığı böylesine haşmetliyken , ne yazık ki Şah İsmail'in torunları en az tanınan Türk topluluklarından biri olarak yabancı hâkimiyeti altında asimile edilmektedir..
Büyük hükümdarın Tebriz'e girdiğinde ilk işi on iki imam için hutbe okutmak olmuştur. Bu onun dini kimliğine bağlılığının ifadesidir. Safavi hükümdarı Şii mezhebinin sarsılmaz direği olarak Şii İslâm anlayışını şekillendirmiştir. Anadolu topraklarındaki Alevi inançlı Türklerin devşirmeler tarafından katledilmesi , onlardan bazılarının Şah İsmail'e sığınmalarına neden olmuştu. Kaçamayanlarsa devşirme Osmanlı paşalarının kılıcından geçerek yok edilmişti. Büyük Türk imparatoru Şah İsmail her zaman Türk'ten yana olmuş ve bu sebeple Osmanlı imparatorluğunun yöneticilerinden devşirilmiş olanlarla bitmez tükenmez sorunlar yaşamıştı. Gayri Türklerin Müslümanlığı tercih ettikleri takdirde kollanmaları , haliyle Türk soykırımına davetiye çıkarıyordu.
Şah İsmail'e günümüzde bile güdülen düşmanlığın temelinde devşirmelerin nesilden nesile aktardığı Türk düşmanlığı yatmakta. Sünni İslâm yorumunun temsilcisi konumda duran Osmanlı İmparatorluğunun bağrına bastığı etnisite açısından Türk olmayanların güdülediği Şah İsmail düşmanlığı , seciyesiz kesimlerin elinde ne yazık ki bayraklaştırılarak aktarılmaktadır. 13 yaşında babasının intikamını alan , 15 yaşında topraklar fetih eden böyle bir Türk hükümdarına yapılan hakaretlerin temelinde yatan Türk düşmanlığı artık ürkütücü hale gelmiştir. Bazı kendini bilmez tarihçilerin elinde yazılan Safavi imparatorluğunun tarihi konumu kesinlikle doğruluk payından uzaklaşmış , öyle ki saptırdıkları yanlı tarih yazıcılığıyla işledikleri cinayetin farkında bile olmamaktadırlar. Veya farkındalardır , bilerek , kasıtlı olarak çirkin saldırılarını sürdürmektedirler. Benim bu seciyesizlere tavsiyem , Şah İsmail'i ağızlarına alırken onun yanında kocaman bir hiçten başka bir şey olamayacaklarını hatırlamalarıdır.
Gelen Gelsin işte Meydan
Ela gözlü pirim geldi
Duyan gelsin iste meydan
Dört kapıyı kırk makamı
Bilen gelsin iste meydan
Hudey hudey dostlar hudey
Hudey hudey canlar hudey
Ben pirimi hak bilirim
Yoluna canim veririm
Dün doğdum bugün ölürüm
Ölen gelsin iste meydan
Hudey hudey dostlar hudey
Hudey hudey canlar hudey
Bağ olan yerde bağ olur
Gül olan yerde hav olur
Bu sitemler çok zor olur
Çeken gelsin iste meydan
Hudey hudey dostlar hudey
Hudey hudey canlar hudey
Sah Hatayi der sırrını
Ortaya koymuş serini
Nesimi gibi derisin
Yüzen gelsin iste meydan
Hudey hudey dostlar hudey
Hudey hudey canlar hudey
Cemal Şener
Osmanlı Türklerinden başka Özbek Türkleriyle de savaşan hükümdar , bu savaşı kazanmış ve henüz 23 yaşındayken Özbek hanı Muhammed Şeybani Han'ı öldürerek toprak bütünlüğünü korumuştu. Özbeklerin Horasan'a saldırmaları savaş sebebidir.
Bir diğer , Türk'ün Türk'le savaşması olan Çaldıran savaşı , kardeş kavgası olarak tarihteki yerini korumaktadır. 23 Ağustos 1514 tarihinde Yavuz Sultan Selim ve Şah İsmail , ordularıyla birlikte savaşa tutuştular. Çaldıran ovasında yapılan savaş pek kanlı geçti. Osmanlı ordusunun iyi donanımlı olması , ateşli silâhlarla kuşanmış olması savaşın kaybedilmesine neden olmuştur. Türk orduları arasında olan savaşlarda kazanan veya kaybedenin olması söz konu olamaz. Kazanç ve kayıp çetelesi ancak düşman ordularıyla yapılan savaşlarda tutulur. Bu sebeple , Şah İsmail orduları yenildi yerine , düşmanlar sevindi demek en doğrusu olacaktır..
Safavi Türk İmparatorluğunun Hükümdarları sırasıyla
1524 1. Tahmasb
1576 2.Şah İsmail
1578 Muhammed Hudabende
1588 1. Şah Abbas
1629 I. Safî
1642 II. Abbas
1666 II. Safî - 1.Süleyman
1694 I. Hüseyin
1722 II. Tahmasb
1732 III. Abbas
1749 II. Süleymân
1750 III. İsmâil
1753 II. Hüseyin
1786 Muhammed
Nadir Şah - Avşarlar
Fars işgali
Türk siyasi sınırlarına ; bugünkü Fars hakimiyetine geçmiş İran topraklarını da dahil ederek doğunun hakimi olmuş , Türk dilinde yazdığı şiirleri ile edebiyatta sarsılmaz kale olmuş , Şii ve Alevi inançlı Türklerin piri Şah İsmail , bütün çirkin saldırılara , bütün yalanlara , bütün adiliklere karşı dimdik duracak , ona hakaret edenler tarihte iz bırakamadan silinip gidecekler ama o sonsuza kadar , hainliğe , vefasızlığa , Türk düşmanlığına karşı ibretle ışıldamaya devam edecektir.
Şah İsmail'in hükümdarlıktan , komutanlıktan başka bir diğer üstün vasfı da edebiyatçılığı , şairliğidir. Türk dilinin üstadı olan büyük hükümdar , Türk diline ihanet etmemiş , onu geriye atmamıştır. Devlet hazinesi gibi tebâsının yüreğinde yaşatmış , dilinde söylendirmiştir. Sadece dilciliği ve şairliği bile onu hürmetle yad etmeye yeter..Divan ve Dekname adında kitapları vardır. Türkçe'den başka dil kullanmamış ve kullandırmamış , yabancı milletlerin dillerine özenmemiştir. Şiirlerindeki dil bugün bile güncelliğini yitirmemiş , akışkanlığı , canlılığı , fikri yönüyle en nadide eserler olarak anılmaktadır.
Efsane hükümdar 1524 yılında Azerbaycan'da vefat etti. 37 yıllık kısa yaşamında Türklüğün adını yüceltme ülküsünden bir an feragat etmeden saltanat sürdü. Türbesi Erdebil'dedir. Erdebil , bugün İran İslâm Cumhuriyeti devletinin Fars hâkimiyeti altındaki ezeli Türk şehridir. Şah İsmail'in Ata ocağında bugün Fars bayrağı yellenmekte , kaybedilmiş Türk topraklarının üzerini Farslar çiğnemektedir..Türk oğlu uyuma !. Yetmedi mi uyuduğun ? Toprakların işgal edildi , yabancı soylar elinde viran edildi. Koş doğu'ya , daha doğuya !...
Chadwicks Coupons
Onun qurduğu Səfəvilər dövləti Avropa, Asiya və Afrika qitəsində yerləşməklə ərazisi 3.5 milyon kv.km. idi.
Bu gün Azərbaycan Səfəvilər dövlətinin banisi Şah İsmayıl Xətai'nin (Səfəvi) anadan olmasının 517 ili tamam olur. Lakin nədənsə Xətai ilə bağlı tarixi məqamlar Azərbaycanda dövlət səviyyəsində qeyd olunmur. Hələ üç il bundan əvvəl Xətai/nin taxta çıxmasının 500 ili tamam olanda da Azərbaycanda bu tarixi hadisə qeyd olunmadı. Mə'lumatlara görəsə, bunun üçün hətta hökumət komissiyası da təşkil olunubmuş.
Tarixi mənbələrdə yazılır ki, 1500-cü ilin sonunda Gülüstan qalası yaxınlığındakı döyüşdə Şirvanşah Fərrux Yasar'ın, 1501-ci ildə isə Naxçıvan yaxınlığındakı Şərur düzündə Ağqoyunlu Əlvənd Mirzə'nin qoşunlarını məğlubiyyətə uğradan Qızılbaşlar Təbriz'ə maneəsiz daxil olaraq İsmayıl'ı şah elan ediblər. Beləliklə, Səfəvilər dövlətinin əsası qoyulub.
Şah İsmayıl Xətai tərəfindən əsası qoyulan bu dövlət Azərbaycan, Şərqi Ermənistan, Şərqi Gürcüstan, İran, Cənubi Türküstan, Əfqanıstan (Bəlx vilayəti istisna olmaqla), bə'zi dövrlərdə İraq-i Ərəb və digər əraziləri əhatə edib. Beləcə, Səfəvilər dövləti 3 qitədə - Avropa, Asiya və Afrikada yerləşib və ərazisi 3.5 mln. kv.km. olub.
Səfəvilər sülaləsi tərəfindən idarə edilən bu dövlətin paytaxtı müxtəlif vaxtlarda Təbriz, Qəzvin və İsfahan, mühüm şəhərlərisə Təbriz, Gəncə, Naxçıvan, Ərdəbil, Şamaxı, Bakı, Dərəbənd, Marağa, Qəzvin, İsfahan, Həmədan, Şiraz, Məşhəd, Herat, Yəzd, Kirman olub. Bu dövlətdə Azərbaycan'ın Qızılbaş tayfaları (dövlətin bə'zən Qızılbaşlar dövləti adlanması da buradandır) və oturaq Ərdəbil feodalları əsas rol oynayıb. XVI əsrin sonlarına dək müstəsna hüquq və imtiyazlara malik olan Qızılbaşlar dövlət və saray xadimləri, qoşun komandanları və əyalət hakimləri təyin ediliblər. Fars və başqa etnik nümayəndələrinsə yalnız mühasibatda, dəftərxanada və sair yerlərdə ikinci dərəcəli vəzifələr tutmaq səlahiyyətləri olub. Bircə onu xatırladaq ki, XVI əsrin ortalarında 74 əmirin 68-i Azərbaycanlı idi. Sarayda və orduda Azərbaycan dilinin hakim olduğu Səfəvilər dövlətininin ictimai, iqtisadi, siyasi və mədəniyyət mərkəzi Azərbaycan idi.
Şah İsmayıl Xətai hakimiyyəti dövründə həm siyasət, həm də şe'r sənətinin klassiki kimi Azərbaycan'ı dünyada yaxşı tanıda bilmişdi. Bu mənada onun hakimiyyəti və yaradıcılığı birlikdə tarixi əhəmiyyət kəsb edir. Xətai F. Bekon, Məhəmməd Füzuli və digər dahi şəxsiyyətlər, alim və şairlər tərəfindən yüksək qiymətləndirilmişdir.
Tarix elmləri doktoru, professor Oqtay Əfəndiyev Şah İsmayıl Xətai'nin qurduğu dövlətin Azərbaycan dövləti olduğunu ilk dəfə 1961-ci ildə yazdığını, amma Moskvada elmi işində onu Səfəvi dövləti kimi müdafiə elədiyini qeyd edir. "Elmi rəhbərim Zaxader mənə dedi ki, "onlar Türkdürlər və bu, sizin tarixinizdir, ancaq oraya "Azərbaycan" sözü yazsan, səni müdafiə etməyə qoymayacaqlar". Düzü, mən aspiranturaya girəndə bu mövzunu da mənə o vermişdi. Ona qədər bizim tarixi oturaq mədəniyyətdə arayırdılar, amma biz oturaq deyildik ki... Biz yarım köçəri idik və dövlətin hərbi qüvvəsi də burada idi. Belə baxanda oturaq əhali heç tarixə düşmür, tarixə əsasən hərbi yürüşlər düşür. Bunlar isə Azərbaycan tarixində həmişə Türklərlə bağlı olub və həmin Türklər də bizik. Ruslar isə bizi Dədə Qorqud'dan ayırdıqları kimi, Türklərdən də ayırmaq istəyirdilər. Deyirdilər ki, "Türklər vəhşi köçərilərdir, düşməndirlər". Amma bizim keçmişimizdə isə Türklərdən başqa heç nəyimiz yox idi".
Professor daha sonra qeyd edir ki, o dövrdə Petruşevski kimi böyük alim ilk dəfə yazdı ki, "Səfəvilər - bu Türkmənlər sarayda və orduda Azərbaycan dilində danışırdılar". O. Əfəndiyev deyir ki, hətta Petruşevski bunu yazanda çox qorxurmuş. "Qorxurmuş ki, tutub soxarlar içəri. Yə'ni bizə işarə verirdi ki, Səfəvilər öz ana dilində danışırdılar. Ondan sonra biz başladıq. İndi bunu Türkiyəlilər də qəbul edir".
O. Əfəndiyev Şah İsmayıl Xətai'nin guya Farsca da yazması barədə deyilənlərə də aydınlıq gətirdi. Onun mə'lumatına görə, Xətai'nin Farsca heç nəyi yoxdur, "Divan"ı da, "Dəhnamə"si, də "Nəsihətnamə"si də Türkcədir.
Fəlsəfə elmləri namizədi Nazim Hüseynovsa qeyd edir ki, "Hatayi divanı"nda öz əksini tapmış "Bir olsun, birlik olsun, dirlik olsun..." ifadəsi Xətai'nin siyasi mövqeyini əks etdirir və mühüm elmi-nəzəri, əməli əhəmiyyət kəsb edir. Onun fikrincə, Şah İsmayıl Türk dilini dövlət dili e'lan etmiş və xarici müəlliflərdən birinin yazdığı kimi bu dili Fars dili ilə yanaşı şe'r, poeziya dilinə çevirmişdir. Xətai rəsmi dövlət sənədlərinin Türk dilində yazılmasında və Türkcə divanında elmi terminologiyanın yaranmasında böyük xidmət göstərmişdir. O, Türk dilində elmi-fəlsəfi əhəmiyyətə malik olan şe'rlər yazmışdır. "Xətai'nin saray və orduda Türk dilini hakim mövqeyə çatdırması, dini şe'rlərini bu dildə yazması dilimizin inkişafında müstəsna xidmətidir".
N. Hüseynova görə, Xətai Azərbaycan ədəbiyyatının əvəzolunmaz klassikidir. "Peşəkar alimlər şair Xətai'ni hökmdar Xətai'yə uyğun hesab etmişdir. Yaradıcılığı Azərbaycan ədəbiyyatında Nəsimi və Füzuli mərhələsi kimi də qəbul edilir. O, şifahi xalq ədəbiyyatının yazıya köçürülməsi və sarayda ədəbi məclislər keçirməsi ilə Azərbaycan ədəbiyyatına əvəzolunmaz xidmət göstrəmişdir". N. Hüseynov Şah İsmayıl'ı həm də böyük bir sərkərdə kimi xarakterizə edir. Dediyinə görə, Xətai'nin döyüş taktikasında "Turan taktikası" - "qurd-qurd" oyunu haqqında da yazılmışdır. "Bu taktika belə izah edilir: rəqibin qarşısından qaçan kimi görünərək, münasib hesab edilən yerə kimi tə'qib olunursan və qəfildən əks hücuma keçirsən".
Şah babamızın hakimiyyətdə olduğu illər Azərbaycan hərbi, iqtisadi və siyasi qüdrətinə görə ən böyük dövlətlərindən biri idi. Azərbaycan'ın Avropa ölkələri ilə siyasi, iqtisadi və müdafiə sahələrindəki əlaqələri Xətai'nin hökmdarlığı illərində sistemli xarakterə malik olmuşdur və o, bu sistemli əlaqələrin banisidir. ...
شاه اسماعيل ختايى
يقين بيل ابجد و بورهان, "على"دير
بيان-ى توحيد و قورآن, "على"دير
محممد مئعراجا وارديغى گئجه
قاپيدا گؤردويو آرسلان, "على"دير
چيخاردى اوزويو, وئردى نيشانه
"حقيقت" گؤردو كيم سوبحان, "على"دير
"حق" ايله قيلدى دوخسان مين كلامى
اوتوز مين سيرر ايله سيردان, "على"دير
چيخاريب يئر اوزوندن گؤيه اول دم
آپاريب گتيره ن رحمان٫ "على"دير
گؤروب يئر اوزره بير گونبد ياسينميش
عجاييب گونبد-ى خضران٫ "على"دير
ايچينده سورولور سيرر-ى حقيقت
قورولموش محشر و ميزان٫ "على"دير
ايره لى يئريييب٫ قاپىنى قاخدى
آنا كيمسن؟ دئيه سوران٫ "على"دير.
دئدى كيم: خاديمم٫ خئيرالنسايام
هم اول دم قاپىنى آچان٫ "على"دير
چو گؤردو قيرخ ارى وار٫ سيرر-ى قودرت
ايچينده سرور-ى مردان٫ "على"دير
ايچرى گيريبن قيلدى محببت
بيرى قيرخ٫ قيرخى بير ياپان٫ "على"دير
عجاييب رمز ايچينده قالدى احمد
بو رمزى گؤستره ن آسان٫ "على"دير
بيرينه چالدى٫ قيرخيندان قان آخدى
هم اول دم نشترى چالان٫ "على"دير
چيخاردى بير اوزوم ساييل دونوندا
الينه خاديمين سونان٫ "على"دير
ازيلدى شربت اولدو٫ ايچدى اونلار
جونون و عاشيق و حئيران٫ "على"دير
چاليندى كف و دست٫ قوپدو سماعى
بولارى مست ائده ن مستان٫ "على"دير
ايچيلدى شربت و ييرتيلدى تولبند
اوزويون گؤسته رن نيشان٫ "على"دير
يوخ ايكن يئر و گؤى٫ عرش ايله كورسو
حقيقت ميزانين قوران٫ "على"دير
بو معنىدن "على" سيرردير٫ يقين بيل!
خواريج گؤزونه سينان٫ "على"دير
بو بيچاره "ختايى"نين پناهى
داواسيز دردلره درمان٫ "على"دير.
شاه ايسماعي